"Durum kritikti Sezar ön saflara dogru ilerledi her bir komutanina ismiyle hitap etti onlari cesaretlendirmek için..." | As the situation am critical, Caesar moved to the front of the line, addressed each centurion by name, and shouted encouragement to... |
"Paranızı onları cesaretlendirmek için kullanmak istemezsiniz." | "Shouldn't encourage them, wasting all your money." |
- Bu arada, bir yazar olarak siz, insanları fazilete cesaretlendirmek hususunda çok etkili bir pozisyondasınız. Bu yüzden de, lütfen alınmayınız Miss Austen, kendime hep, ruhani karakterlerinizin neden hep eğlenceli figürler olduğunu soruyorum. | - In the meantime, a writer like yourself is in such a powerful position to encourage people to be virtuous and that is why, please don't be offended, Miss Austen, why it worries me that so many of your men of religion are figures of fun. |
- Seni cesaretlendirmek istedim. | - To encourage you. |
Ama Ronan seni cesaretlendirmek için oradaydı. | [ Screams ] But you had Ronan there, to encourage you. |
Bağımsız girişimleri konusunda onları cesaretlendiririm. | I encourage independent inquiry. |
Ben kadınları "gelmeleri" için hep cesaretlendiririm. | For encouraging me to come. Oh, I always encourage women to come. |
Susanı yerde veya kanepede yatarken bulabilirsiniz, böyle bir şey olursa nazik bir şekilde onu yatağa dönmesi için cesaretlendiririm. | Well, you might find Susan sleeping on the floor or on the couch, and if that happens, I would just gently encourage her to come back to bed. |
- Nasıl onu ameliyata girmesi için cesaretlendirirsin? | - You encourage her to surgery? |
Nasıl onu ameliyata girmesi için cesaretlendirirsin? | How could you encourage her to do the surgery? |
Onların arkasında durursun, onları cesaretlendirirsin, onlara inanırsın. | You stand behind them, and you encourage them, and you believe in them. |
Onu cesaretlendirirsin çünkü gerçekleşeceğini düşünmezsin. | You encourage him because you don't think it's ever gonna happen. |
Sen nasıl girmemesi için cesaretlendirirsin? | How could you encourage her not to? |
Bahşiş vermeye cesaretlendirir. | It just encourages tipping. |
Bunun karşılığı şey gibi eğer ölüm tepesinde kuytu bir yer varsa ve karanlıkta bir yerdeyseniz bu sizi cesaretlendirir. | It's equivalent of, like, death hill in that if you've got something cold, dark in an area, it encourages it. |
Ofisteki herkes şakalar yapar ve nitekim de Bayan Lunders bizim gayrıresmi olmamıza cesaretlendirir. | Everyone in our office makes jokes, and as a matter of fact, Ms. Lunders encourages us to be informal. |
Onları sebzelerini yemeleri için cesaretlendirir. | He encourages them to eat their vegetables. |
Yeni bir şeyin sınırına geldiğimde Beverly pısırık olmamam ve riskleri göze almam konusunda beni cesaretlendirir. | Beverly encourages me to take risks and not wimp out when I'm on the verge of something new. |
- Onu cesaretlendirdim. | I encouraged him. |
- Verity'i cesaretlendirdim. | I encouraged Verity. |
Anne, kızlarımı, daha modern bir şey yapmaları konusunda cesaretlendirdim. | I've encouraged my girls to undertake something a little more contemporary. |
Ben sadece vazgeçmesi için onu cesaretlendirdim. | I just... encouraged her to give up. |
Bense California Üniversitesi'ne gitmesi için cesaretlendirdim. | I encouraged him to go to USC. |
Bu evdeki sırrı ortaya çıkarmak için bize en ufak bir yardımı bile olursa onu cesaretlendireceğim. | Although only a small chance to us with the house to help I will encourage that. |
Zamanı geldiğinde halkımı, sizden yardım istemesi için cesaretlendireceğim. | When it is time, I will encourage my people to seek your assistance. |