Böyle durumlarda aslında var olmayan bir yakınlık algılamak yaygın bir durumdur. | It's very common in these situations to perceive a connection that isn't there. |
Hayal gücü gerçeği algılamak için çok sınırlıydı... | Its imagination is too limited to perceive the truth... |
Yani söylesene, niçin bir anlığına gerçekliği algılamak yerine Everest Dağı'na bir seyahati talep ederiz? | I mean, really, tell me, why do we require a trip to Mount Everest... in order to be able to perceive one moment of reality? |
Hiçbir şekil algılamamak yerine hatalı şekil algılarsın. | Instead of perceiving no forms, you perceive faulty forms. |
Sanatçılar çoğunlukla havada uçuşanı algılar. | Often the artist perceives what's in the air. |
Evrenin en muhteşem olaylarından birini nasıl algıladım biliyor musun? | And you know how I perceived one of the most glorious events in the universe? |
Müvekkillerim için tehdit olarak algıladım ve bağımsız hareket ettim. | I perceived a threat to my clients and acted independently. |