"Buraya avlanmak için gelmedin, değil mi?" | "You don't come here for the hunting, do you?" |
"Dolunay olduğunda, avlanmak için Dışarı çıkarlar." | "When the moon is full, they come out to hunt." |
"Gates'in içinden avlanmak yok." | "do not hunt inside the Gates." |
"Orada avlanmak için çok bereketli topraklar vardır." | "There lies a fertile hunting ground" |
- Arazimde avlanmak yasaktır. | - There's no hunting on my property. |
"Şafağa kadar avlanırım "en nadide çiçek, aşkın peşinde" | "the hunt goes on till the break of dawn... for love, the rarest flower." |
- Ben avlanırım. | - I'll hunt. |
- Çok avlanırım, evet. | - l hunt a lot, yes. |
-Ben avlanırım. | -I hunt. |
At sürerim, avlanırım da ama rüyamda at görmem. | I ride, I even hunt, but I don't see horses in my dreams. |
"Bilirim, sabahtan beri avlanırsın... | 'Methinks you hunt by morn... |
Bir hayvan gibi avlanırsın. | You are being hunted like an animal. |
Bizim kültürümüzde ilk avlanırsın, hayattaki bir çok şey gibi yalnız yapılması gereken bir iştir. | In our culture, your first hunt, as in many things in life, is a very lonely enterprise. |
Ve sen de avlanırsın | And the hunt will be on you too. |
"Yaoguai gündüzleri istirahat edip geceleri avlanır." | "The yaoguai hibernates by day, hunts by night." |
Ama suda avlanır. | But one that hunts in water. |
Arizona akrebi, aynı mermi karınca gibi kolaylıkla görülebildiği ve saldırılara açık olduğu ağaç gövdeleri ve kayaların üzerinde avlanır. | The bark scorpion hunts out on tree trunks and rocks where it can be seen and is vulnerable to attack, just like the bullet ant. |
Aslanlar yemek için avlanır. | Except a lion hunts food. |
Bir köpek sadece aç kalınca avlanır demiştin. Ama ısırılarak öldürülmüş dört insan var. Hiçbir olayda amaç karın doyurmak değilmiş. | - You said that a dog or a canid only hunts what it needs but I've got four bodies with bite marks on it from an animal that seems to kill for no other reason. |
- Onunla birlikte yaşadım. Birlikte avlandım, yanında savaştım. | - I've lived with him, hunted with him, fought at his side. |
Afrika'da da avlandım. | I've hunted in Africa too. |
Ben onların topraklarında büyüyüp avlandım. | I grew up and hunted on their land. |
Bir ördek gibi avlandım | I will be hunted as a dog. |
Ethan'la avlandım, onunla vakit geçirdim. | I hunted with Ethan, I spent time with him. |
Yarın avlanacağım. | I will hunt tomorrow. |