'40 yaşındayım ve daha da yaşlanmak istiyorum, biliyor musunuz? | 'I'm 40 years old, and I want to get older, you know? ' |
- Biliyor musun, Aygır, yaşlanmak çok kötü, değil mi? | - You know, Stallion, it's too bad we gotta get old, huh? |
Ama nerede olursan ol, bunu göremeden önce yaşlanmak zorunda kalabilirsin. | But wherever you are, maybe you have to get old... ..before you can see that. |
Gerçi yaşlanmak pek iyi değil ama. | It's not good to get old, though. |
Kim yaşlanmak ister ki sonuçta? | I mean, who wants to get old? |
* Ya istediğini elde edersin, ya da yaşlanırsın bir kenarda * | ♪ that you can get what you want or you can just get old ♪ |
Gülme selerini dinleyerek yaşlanırsın sadece... | You just get old. - Listening to the laughter. - (echoing laughter) |
Sen yaşlanırsın, çocukların yabancılaşır. | You get old, your kids are strangers. |
Ve sonra büyürsün... yaşlanırsın. Hayatı daha iyi anlarsın. | And you grow up... you get older. |
Yıllar gecikmeden akıp gittiğinde Biraz daha yaşlanırsın, her geçen günde . | The years slip by with no delay And you get older every day. |
- Lukey, herkes yaşlanır. | Well, Lukey, everyone gets older. |
Bir komedyen yaşlanır ve seyircisini kaybederse ne olur biliyor musunuz? | Do you know what happens to a comedian when he gets old and loses his audience? |
Böyle bir yerde, insan zamanından önce yaşlanır. | A man gets old before his time in places like this. |
Herkes yaşlanır, Clyde. | -Everyone gets old. |
Herkes yaşlanır. | Everybody gets older. |
- Evet, zengin oldum, yaşlandım, sıkıldım. | - Yeah. I got rich, I got old, got bored. |
- Sadece biraz yaşlandım. | - I just got old. That's all. |
Ama sonra yaşlandım ve- | But then I got older. And... |
Ama yaşlandım ve oğlumun da yaşlanmasını istedim o yüzden vazgeçtim. | But l got older and wanted my boy to be older too so l give it up. |
Ben yaşlandım. | - I got old. |
Sanırım yaşlanacağım ve sonunda öleceğim. | I guess I will get older and in the end I will die. |