"3 günlük barış ve müziği sağlamak adına, Wallkill'den ayrılıp buraya New York, White Lake'e geldik." | "To ensure three days of peace and music, we've left Wallkill "and are now in White Lake, New York. |
"Wesen topluluğunun güvenliğini ve selametini sağlamak için kurallar çıkarmıştır." | It says right here, "it establishes guidelines to ensure the safety and well being of the wesen community." |
"gemi ve mürettebatın güvenliğini sağlamak için," | "... to ensure the safety of ship and crew, ..." |
- Barışın sürmesini sağlamak için. | - To ensure peace will last. |
- Bunun olmamasını sağlamak için tedbirler aldım. | I've taken precautions to ensure that won't happen. |
Ailem için daha iyi bir geleceği nasıl sağlarım? | How can I ensure a better future for my family? |
Eğer bu bölgeye dönersen bizzat, hırsızlık ve şantajdan hüküm giymeni sağlarım. | If you return to this area, I will personally ensure your conviction for theft and blackmail. |
Eğer bunu yaparsa, emin ol Fort Griffith sağlık kliniğindeki bir hemşirenin onu kurtarmama yardım etmediğini bütün dünyanın duymasını sağlarım. | Should she do so, I will do my best to ensure the entire world knows that an Army nurse at the Fort Griffith Medical Clinic failed to help save her life. |
Gözlerini kaçırsan bile, gözlerimizin birbirini bulmasını sağlarım | Even if you look away, l'll ensure that our eyes meet. |
Her şeyin hazır olmasını sağlarım. | I'll ensure everything's ready. |
Evrensel iletişimi nasıl sağlarsın? | How do you ensure universal communication? |
Hem kendi hem de Kral'ın ölümünü sağlarsın sadece. | It would simply ensure your own death and that of the King. |
5 boşluk hayatı sağlar biri ise ölümü. | Five chambers ensure life and one ensures death. |
Acil ve doğru ihbarlarınız sizin güvenliğinizi sağlar. | Promptly and accurately reporting information ensures your safety. |
Bu keyifli bir gece uykusu sağlar. | That ensures a blissful night's slumber. |
Bu tören evrende kimsenin yalnız olmadığını hissetmesini sağlar. | This ceremony... ensures... that no one... is left to feel alone in the universe. |
Bu, her bir yaratığın, genetik verilerini, ilerideki nesillere aktarmasını sağlar. | This ensures that each individual creature can pass on its genetic information to future generations. |
Ben de Arthur ve Guinevere'in kendi çocukları olmamasını sağladım. | It am l who ensured that Arthur and Guinevere have no son of their own. |
Bu yüzden burada olmanı sağladım. | Hence why I ensured that you made your way here. |
Evet, bunu Sarah'ı öldürerek sağladım. | Yes, I ensured that by killing Sarah. |
Her zaman sana güzel bir el dağıtılmasını sağladım. | I've always ensured that you have been dealt a favourable hand. |
- Eve güvenle dönmesini sağlayacağım. | - I will ensure he gets home safely. |
Bu emirler geçerli olduğu sürece, insanlarımın güvenliğini sağlayacağım. | Until those orders are rescinded, I will ensure the safety of my people. |
Bunun arkasındakini bulduğunuzda cezasının ibret-i âlem olmasını sağlayacağım. | When you find the person behind this, I will ensure that their punishment is exemplary. |
Buraya geri döneceğim ve yapacağım son şey olsa da her birinizin karnınızın doymasını sağlayacağım ve çocuklarınızın karnının doymasını. | I'm coming back here. And if it is the last thing I do, I will ensure that every single one of you are fed and your children are fed, as god is my witness! |
Böylece, FBI'e sonunda ulaştığımda, kalan günlerini Bernie Madoff'la kağıt oynamasını sağlayacağım. | Which, when I finally hand over to the FBI, will ensure he spends the rest of his days playing pinochle with Bernie Madoff. |