Bu sadece kumlamak değil. | It's not just the sanding. |
Yapıştırıcıyı çıkarmak için kumlamak zorunda kalacağız. | Well, we'll have to sandblast to get the glue off. |
Altın kumlar, masmavi deniz. | Golden sands, aqua-blue surf. |
Ama benzin fiyatının tavan yapmasıyla beraber yağlı kumlar da uğraşmaya değer hale geldi. | But with the price of oil sky-high, Oil sands are worth working'. |
Ancak, elmas suyunu çektiğinde, kasaba terk edildi. Ve yarım yüzyıl içinde, kumlar yavaş yavaş verdiğini alırken harabeye döndü. | But when the diamonds dried up the town am abandoned and for half a century, it's fallen into disrepair as it's slowly reclaimed by the sands. |
Artık kumlar üzerinde savaşmıyorsunuz. | You no longer fight upon the sands. |
Ateşli kumlar ayaklarını acıtıyor. | Her fiery sands sting his feet.. |