Avukatlara hayır derim. İstisnalar Ofisi'ndeki nakliye manifestosunda kamyonlara çarpmada... Hagopian'ın ekibine bilgi sızdırmak için pozisyonunu kullandığını biliyoruz. | We know that you've been using your position in the exceptions office to access shipping manifests in order to leak information to Hagopian's crew on which trucks to hit. |
Basına bilgi sızdırmak yok. | No leaks to the press! |
Benimle açıkça konuşmanızı ve düşüncelerinizi gizlice basına sızdırmak yerine bana söylemenizi tercih ederdim. | Goodness me, I'd much rather you were open and straightforward about them, instead of continuously and damagingly leaking them to the press. |
Bilgi sızdırmak yok. | No comments, no leaks. |
Bir haber sızdırmak zorundayım. | I gotta take a leak, man. |
Biri bize zarar vermeye çalışırsa hatta adamlarından birinin beni takip ettiğini bile görsem, her şeyi sızdırırım. | If i even see one of your guys following me, i leak everything. |
Liberal gazetelerinden birine ölümcül kanser hastası olduğun bilgisini sızdırırım. | I will leak to one of your liberal media papers that you have terminal cancer. |
Sabah haberlerini arar haberi sızdırırım. Hemen atlayacaklardır. | No, I'll call the morning shows and leak the information. |
Sonra da ispiyoncu olduğuna dair bir söylenti sızdırırım. | Then I leak a rumor that you've turned rat. |
Önce haberi ağızdan ağıza yayarız sonra da Stereogum'a sızdırırım. | We'll build some word-of-mouth buzz, I'll leak it to Stereogum... |
Her şeyi sızdırırsın sen. | You'll leak anything to anyone. |
Bunu bloga sızdırır, blogcu dergiyi utandırır, ...sonrasında hikâye yayınlanmayla son bulur, hayatın döngüsü. | She leaks it to a blog, the blogger embarrasses the magazine, then the magazine ends up printing it, you know, the circle of life. |
Kardeşin de medyadaki bağlantılarına sızdırır. | And she leaks it to her contacts in the media. |
Söylediğim gibi bakanlık canlı bir bünyedir, lideri çok zayıfsa ya da liderden hoşnutsuzluk fazla artarsa sistem çatlak verir ve bilgi sızdırır. | A ministry gets a life of its own, if the leader is too weak or if discontentment with the leader grows too big. The system cracks and leaks information. |
- Ben sızdırdım. | - I leaked it. |
Ben mi sızdırdım yani? | What, that I leaked? |
Bir vekil aracılığıyla, teröristlere sinir gazının saklandığı yer hakkında bilgi sızdırdım. | Through a proxy, I leaked information to the terrorists about where the gas am hidden. |
Bu bilgiyi lda'ya ben sızdırdım! | I leaked it to Ida. |
Bu sabah üslerin kapatılması ile ilgili basına bilgi sızdırdım. | I leaked the base closings to the press this morning. |