- Ama sen kalçalarını oynatmak zorundasın. | - But you have to move your hips. |
- Onu yerinden oynatmak cinayetten farksız olur. | To move her would be tantamount to murder. |
Anahtarlar üzerinde, ama yerinden oynatmak istemedim. | The keys are there, but I didn't want to move it. |
Bacaklarını oynatmak için ellerimi kullandığım gibi belki seni gördüğüm gibi kendini görebilmen için benim gözlerimi kullanırsın. | Like the way I use my hands to move your legs... maybe you could use my eyes to see yourself, the way I see you. |
Bu benim danstaki favori kısmım vücudunu oynatmak. | So that's my favorite part about dancing is that you get to move your body. |
- Birkaç şeyi oynattım, tamam mı? | - l moved a few things, okay? |
- Merdivenini oynattım. | - I moved your ladder. |
Bir dağı oynattım. | I moved a mountain. |
Bir şeyi yerinden oynattım. | I moved something out of its place. |
Elimi oynattım, oynadığını gördüm ama Wiseman bunun imkânsız olduğunu söylüyor. | My hand moved - I saw it move - but Wiseman says that's impossible. |
Hayır, biraz seyahat ettim ve Willinston'a yerleştim ve düzenli Holdem oynatıyorum. | No. Well, see, what I do, I was moving around a bit, put down in Williston, set up a regular game of Hold 'em. |