Ama buraya gözden kaybolmak için, her şeyi ardımızda bırakmak için geldik. | But we came here to disappear... .. to put it all behind us. |
Bu gördüğüm gözden kaybolmak üzere olan kötü bir mucize mi yoksa? İçtenlikle yaptıklarımdan pişmanlık duymaya başladım. | If so miraculously disappear in front of your eyes... did not suffer at all. |
Dediğim gibi. Yapmak istediğim tek şey bu anlaşmayı bitirmek ve sorunsuz bir şekilde gözden kaybolmak. | It's like I said, all I wanna do is finish this deal and disappear for good. |
Eğer gözden kaybolmak istersen, bunu hızlı yapmak zorundasın. | If you're gonna disappear, you've gotta do it quickly. |
Okyanusa açılıp gözden kaybolmak isterdim. | Get on the ocean and just disappear. |
Kuleden kaçıp kalabalığın arasına karışarak gözden kayboldum... ve ayakları yorulana kadar yürüdüm. | I ran from the tower, disappeared in the crowd... and walked 'til my feet gave out. |
Ve ben de, sonu gelmeyen muayenelerin, tesrih ve deneylerin aşağılayıcılığının hüküm sürdüğü, ne olduğu belirsiz bir kampta gözden kayboldum. | And I, too, disappeared deep inside a faceless camp subjected to the indignity of a forced life of endless examination dissection, experimentation. |
Çıkınca da gözden kayboldum. | When I got out, I disappeared, I didn't trust her. |