| Her geldiğinde bir hafta boyunca içki âlemine dalıyorsun ve sonra gidince seni ben toparlamak zorunda kalıyorum. | But every time she comes into town, you go on some week-long bender, and then she leaves to go off to her next country and I'm left to pick up the pieces. |
| Her şeyi toparlamak için birkaç birim çekimi daha. | Just a couple of second unit shots to pick up on the lot. That's it. |
| Ve bana durumu toparlamak için orada olmazsam ne kadar berbat hissedeceğimi söylemene gerek yok. | And you don't have to tell me how terrible l'm going to feel if l'm not there to pick up the pieces. |
| Yu'er'i ve birkaç şeyi daha toparlamak istiyorum. | I want to pick up Yu'er and collect a few others as well |
| Çekimi alıp eşyalarımı toparlamak için uğramıştım. | Well, I stopped by to pick up a cheque and my equipment. |
| Dediğim gibi genelde bundan daha iyi toparlarım. | Like I said, I usually pick up better than this. |
| Kalanını ben toparlarım. | I'll pick up the rest. |
| Onlara çarparım, çantalarını toparlarım onlara sıçratırım, benim işim bu. | I bump into them, pick up their bags and drop them to their vehicles. That's my Job. |
| İşleri toparlar toparlamaz, sizi arayacağıma emin olun. | As soon as business picks up, I'll be sure to give you a call. |
| Bana bir şey demeye çalıştın, biliyorum. Hemen toparladım. | I knew you were trying to tell me something, so I picked up on it quickly. |
