"Başkalarının yerine kendimi kendim tanımlamak istiyorum." | "I wanna define myself instead of having others define me." |
"Joey Tribbiani ve Alex Garrett arasındaki inişli çıkışlı ilişkiyi tanımlamak çok zor. | "The mercurial relationship between Joey Tribbiani and Alex Garrett... ...ishardtodefine. |
- Bu seni tanımlamak zorunda değil. | Itdoesn't have to define you. |
- Bu, laboratuvarımızdaki... gevezelerden biri tarafından daha kavramsal çabalarımızı tanımlamak için uydurduğu bir söz. Yani duvara bir şeyler fırlatıp tutunacak mı bakıyoruz. | - Oh, it's a term one of the wags in the laboratory devised to define our more conceptual efforts, as in we throw something against the wall and see if it sticks. |
- Denemeyi tanımlamak biraz zor. | - Well, it's hard to define try. |
- Kaynağıyla tanımlarım. | - I define it by the source. |
Tarihi nasıl mı tanımlarım? | How do I define history? |
İçerdiği konuyla ilgili gerçeklerin sayısıyla tanımlarım Will ile benim ortak tecrübelerimize dayanarak belirleyeceğimiz X faktörüyle tanımlarım. | I define it by the number of relevant facts it contains, and I define it by an X factor that I trust Will and myself to determine, using our combined five decades in the field. |
"Gerçeği" nasıl tanımlarsın, Neo? | How do you define "real"? |
"Yakında"yı nasıl tanımlarsın? | How do you define soon? |
"Zayıf" ı nasıl tanımlarsın? | How would you define "thin"? |
- "His" denen şeyi nasıl tanımlarsın? | How would you define "feel"? |
- Yani gerçeği tam olarak nasıl tanımlarsın? | I mean, how do you define real? I don't know. |
'Arkadaş' kelimesini şöyle tanımlar; birinin başka birine saygı, şefkat ve sadakatle bağlı olması. | It defines the word "friend" as one who is attached to another by esteem, affection, and loyalty. |
- Webster Sözlüğü, başarıyı şu şekilde tanımlar... - Buraya kadar berbattı. | Webster's Dictionary defines success... |
Babam her zaman şöyle derdi; "Geçmişimiz kim olduğumuzu tanımlar." | My father always said that our past defines who we are. |
Beni tanımlar. | Kinda defines me. |
Bir karar anında, ya sen anı tanımlarsın... ya da o an seni tanımlar. | When a defining moment comes along, you define the moment or the moment defines you. |
Bu korkutucu. Çünkü kendimi hep öyle tanımladım. | Which is kind of scary because that's how I've always defined myself. |
Kendimi hep zihnimle tanımladım ben, sözlerimle konuştuklarımla şimdiyse bazen sanki sözcükler karşımda asılı duruyor ve onlara ulaşamıyorum, kim olduğumu bilmiyorum, bundan sonra neyi yitireceğimi. | I've always been so defined by my intellect... my language, my articulation... and now, sometimes, I can see the words hanging in front of me... and I can't reach them. I don't know who I am... and I don't know what I'm gonna lose next. |
Beyaz Saray seni vatan haini olarak tanımlamadan önce seni partiyle uyumsuz politikacı olarak tanımlayacağım. | I will define you as a Maverick before the white house can utter the word "traitor." |
Onu ben tanımlayacağım. | I will define it. |