Turkish
| Example in Turkish | Translation in English |
|---|---|
| "Yaşam, yürüyen bir gölgedir, kasılarak yürüyen ve sahnedeki zamanını aşındıran... ve bir daha sesi soluğu çıkmayan zavallı bir oyuncudur." | "Life is but a walking shadow, a poor player that struts and frets his hour upon the stage and then is heard no more." |
| Bilmiyorum abi, sesi soluğu çıkmıyor! | I don' know. |
| Bir daha böyle bir şey yaparsan kıçına öyle bir tekme basarım ki soluğu İsrail'de alırsın. | You do anything like that ever again, I'll kick your ass back to Israel. |
| Daha sonra Amerikan Sivil Haklar Sendikası'nı ofisimde, Betty Friedan'ı da 5. Cadde'de arkasında yürüyen kadınlarla soluğu lobide aldığını görürsün. | I'll have the ACLU in my office and Betty Friedan in the lobby with half the women who marched down Fifth Avenue. |
| Endora Burger Barn'a bir şans veriyor. yeni bir yaşam soluğu. | Endora decides to give Burger Barn a chance... a new breath of life. |
| Burada atlıkarıncada uyurum. Biraz dolaşırım. Gece havası solurum. | I'II sleep here at the carousel, then walk around... drink in the night air... enjoy my freedom... and dream of you. |
| Ama benim için olduğunu söyleme yoksa kıçından solursun. | All right. And don't tell them it's for me, or else they'll fire your ass. |
| O kadar uzun zaman öpüştüğünde birbirinin havasını solursun beynin ışıklı bir zen bölgesine gider ve ruhunun yukardan seni izlediğini görürsün | When you're kissing that long, you're breathing in each other's air and your brain goes into this sparkly Zen place and you feel like you're floating above and looking down at yourself. |