"J" gerçeği kesin olarak tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmak için bizzat katılacak. | J will all attend in person to uncover the truth once and for all |
- Onların gerçekte kim olduklarını ortaya çıkarmak için. | To finally uncover them for who they truly are. |
- Sadece gerçeği ortaya çıkarmak istiyorum. | I only want to uncover the truth. |
Ancak, Howard MacCallum bu olayın gizemli nedenini ortaya çıkarmak için ve asıl failin suçunu bulmak için uğraştı. | However, it fell to me, Howard MacCallum, to uncover the cause of this mysterious break-in and to establish the guilt of the perpetrator responsible. |
Bana söylüyorsun ortaya çıkarmak etmeyecek saklamaya çalıştığın bir şey? | Are you telling me that she's not gonna uncover something you're trying to hide? |
- Daha da iyisi. Galiba internet üzerindeki ödemesini ortaya çıkardım. | I think I uncovered his payment network. |
-Clark bir cinayeti ortaya çıkardım. | -Clark, I uncovered a murder. |
Bay Thornhill'in tek bir resmini bulduğuma şaşırmıştım ve biraz araştırma yaptım, bizde olan resim dosyasının içinde bazı bilgileri ortaya çıkardım. | I am curious why I could only find one photo of Mr. Thornhill, so I did some investigating, inside the photo that we already have, and I uncovered some peculiar information within the file. |
Bir ipucunu değerlendirdim ve bir kaçakçılık çetesini ortaya çıkardım. | I followed a trail and uncovered a smuggling ring. |
Blair'in gelinliğinin üzerine olduğu gerçeğini ortaya çıkardım. | Well, I've uncovered the fact that Blair's wedding dress, uh, fits like a glove, you know? |