"birçok çiçek, kızarmak için doğmuştur... çöl havasında çok hoş bir koku." | "Full many a flower is born to blush unseen and waste... its sweetness on the desert air." |
Bu şekilde kızarmak ve morarmak yerine onunla konuşmaya çalış, yoksa biz gerçekten burada gülmeye devam edeceğiz. | If blushing and sighings your idea of talk, man, then we really need to work on your delivery. |
Her zaman kızarırım. | I blush all the time. |
Bakışını kaçırıp, kızarırsın. | You avert your gaze and you blush. |
Daha ağzını açmadan yüzü kızarır. | He blushes before he opens his mouth. |
Aslında kızardım da. | I actually...blushed. |
O zaman ben kızardım, hatırladın mı? | And I blushed. Remember? |
Yorgun bir bakış attı bana, utancımdan kızardım. | He gave me a tired look, I blushed. |