- Karışmış gibi olmayayım ama sokaktaki adam olarak gördüğüm kadarıyla en önemli şey sıradan merkez seçmenlerini Yeni Demokratlar'ın ekonomiye Orta Yol'dan daha hakim olduğuna inandırmak. | We have the average center voter convince ... that our economic policy is better than that of the Central Party. |
- Manzetti olayı onları inandırmak içindi... | - I wasn't. - And killing Manzetti am just to convince them you were a real anti-Semite. |
- Onu, evlenmek için deliren deli bir kız olmadığıma inandırmak için elimden geleni yaptım. | I did my best to convince him that I'm not some crazy girl who's dying to get married. |
- Peki o zaman niye onu mamut... ..olduğuna inandırmak için bu kadar çabalıyorsun? | - Then why are you trying so hard to, , convince her that she's a mammoth? |
- Sana inanmıyorum. - Seni inandırmak zorunda değilim. | I don't have to convince you. |
Bir geziye gideceğimize büyükleri nasıl inandırırım. | Howl convinced the elders, that we'll go on a picnic. |
Orada durup onun yeterli olduğuna onları nasıl inandırırım? | How can I stand up there and convince them he's enough? |
Bazen de ışığının yandığını görüp kapıyı çalabileceğine kendini inandırırsın. | And sometimes you can even convince yourself that he'll see the light and show up at your door. |
Kendi evinde uyanınca da... hepsinin bir rüya olduğuna onu inandırırsın. | When she awakens here in her own house... you can convince her it am a dream. |
Kendi kendini her şeyin yolunda olduğuna inandırırsın ve hatta birazcık bile olmasan, "Biz mutluyuz." diye düşünürsün. | You convince yourself everything's fine, you know, and "we're happy," even though a little bit of you isn't. |
Onu inandırırsan herkesi inandırırsın. | If you can convince her, you can convince anybody. |
Onun bir katil olduğuna birini nasıl inandırırsın? | How do you convince somebody he's a murderer? |
Amigdaladaki kopma insanı gizliden ölü olduğuna inandırır. | Disconnect in the amygdala convinces you that you're secretly dead. |
Kafasında bir şeyler kurar ve kendini ona inandırır. | She gets something in her head and... she convinces herself. |
O, Himmler'i 2,000 yıl öncesine uzanan eski Almanlarla onun arasında parapsikolojik bir bağlantı olduğuna inandırır. | He convinces Himmler he has a psychic connection with the ancient Germans, stretching back 2,000 years. |
- Beklesin diye onu inandırdım. | - I have convinced it to wait. |
- Goa'uld'ların acımasız oldukları konusunda onu inandırdım. | - I convinced it that the Goa'uld are evil. |
- O yüzden kendimi sizi uydurduğuma inandırdım. | - So I convinced myself I'd made you up. |
Askeriyeyi kendi programımızdan daha fazla yarar sağlayabileceğimize inandırdım size güvenebileceğimizden daha fazlasına. | I convinced the military that we could benefit from our own programme... ..more than we could trust you. |
Belki de bir daha asla göremeyeceğim için kendimi nefret ettiğime inandırdım. | Maybe I just convinced myself I hated it because I knew I could never come back. |