Gerçekten hiç hızlanmak zorunda bile kalmıyorum. | I don't even need to really accelerate at all. |
Otopsi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın zaman çizelgemiz hızlanmak zorunda. | No matter how the FBI autopsy plays out, this has already forced us to accelerate our timeline. |
Şimdi tüm yapmamız gereken Dünya'nın dönüş yönünün tersine doğru hızlanmak ta ki 4 Haziran 1944'den beri gerçekleşmiş her dönüşün gerisine gelene kadar. | Now all we have to do is accelerate back against the Earth's rotation until we've undone every rotation that's occurred since the 4th of June, 1944: |
Bazen, benim durumumda olduğu gibi, süreç hızlanır. | Sometimes the process accelerates as in my case. |
Bu kadar fazla süre suyun altında kalmış cesetler havayla temas ettiği sürece çürümeleri hızlanır. | The process accelerates when the body is exposed to air after having been submerged in water, as in this case. |
Kuyruklu yıldızımız Güneş'e doğru hızlanır ancak düz bir yol izlemez. | Our comet accelerates towards the Sun, but its path is far from straight. |
Köprüden atladığınızda vücudunuz kat başına 15 kilometreye kadar hızlanır. | When you fall off a bridge, your body accelerates To an impact of roughly 10 miles per story. |
Nefes almaları hızlanır. | His breathing accelerates. |