Bisikletler fırlatılmak için değildir. | You do not want to be throwing bicycles. |
Eğer fırlatılmak üzere olan bir füzeyi görürseniz ve eğer o füzeyi fırlatılmadan önce durdurabilirseniz, elbette onu durdurmayı seçersiniz. | If you saw the missile about to be launched and you could kick it over before it could be launched, you'd do it, of course. |
Onu kimseler bilemez işte ve açıkçası ben de camdan fırlatılmak istemiyorum. | Nobody knows. And I don't want to get myself thrown out the window. |
Peki, bunu ateşin içine fırlatılmak üzere olan pamuklu kadife tavşana niye söylemiyorsun? | Well, why don't you tell that to the velveteen rabbit, when they were about to throw him into the fire? |
Veya bir yerden bir yere.. ..fırlatılmak gibi. | Or do we just, throw our weight around? |