Ama en iyi makineleri bile yağlamak gerekir. | Even the best engine needs oil. |
Bunun bir arızası yok ama yağlamak gerek. | Nothing wrong with it. It just needs oiling. |
Kokulu yağlar getiriyor... saçını yağlamak istiyor. Çok yaşa, Joanna. | She brings perfumed oils and asks to anoint your hair. |
Sen yağ ile başımı yağlamak. | You anoint my head with oil. |
Senin yapman gereken bir şey var. Eldivenini sürekli yağlamak. | There's something that you need to do, and that's oil your mitt all the time. |
Baharatlı vücut yağlarım, müstehcen iç çamaşırlarım... | My hot oils my nasty lingerie. |
Ben sadece dişlileri yağlarım. | I just oil the gears. |
Bilirsin hiçbir şey için değil ama yağlarım vardı. | I mean, not for nothing, but, you know, i got oils. |
Evde kocaman bir banyo küvetim ve çam kokulu banyo yağlarım var. | I have an enormous bathtub at home and pine-scented bath oil. |
Seni baştan aşağı kadar yağlarım. | * I'll oil you up and drop you down * |
Ama sonra onu bir güzel yağlarsın, parmaklarınla biraz yol açarsın sonra bir bakmışsın; başlamışsın top alıp vermeye. | But then you oil it up, work your fingers around in there a little, and pretty soon you're pitching and catching. |
- Kokulu yağlar. | Aromatherapy oils. |
Agent Orange (portakal gazı), aspartam, sığır büyüme hormonu (BGH), poliklorlu bifeniller (PCB). Tüm dünyada, elektrikli aletlerde soğutucu ve kayganlaştırıcı olarak kullanılan,.. ...kimyasal olarak üretilen bu yağlar, elli yıl boyunca Monsanto krallığının hazineleriydi. | These chemically-created oils, used worldwide as coolants and lubricants in electrical equipment, were the jewels in Monsanto's crown for over 50 years. |
Aslında teknik olarak, besin zincirinin tepesinde yağlar var sanıyordum. | Well, technically, I think fats and oils are at the top of the food pyramid. |
Aşk büyüleri, nazar büyüleri, yağlar, şifalı bitkiler, yılan zehri. | Love spells, hexing spells, oils, herbs, snake handling." |
Bahsettiğimiz şu yumuşak ve parlak tatlılık bu samimi, ve yumuşacık tatlılık yağlar, kremler, losyonlar, merhemler, ilaçlar, sütler, nemlendiriciler... sıvı merhemler, kayganlaştırıcı yağlar, Balzamlar sayesinde oluşmadı. | The secret of smooth almost shiny loveliness of the order of which we're discussing in this simple, frank, creamy soft way doesn't reside in oils, unguents, balms, ointments, creams, astringents, milks, moisturisers, liniments, lubricants, embrocations or balsams, to be rather divine for just one noble moment. |
Birazcık yağladım. | I oiled her up a little. |
Frenleri tamir ettim, zinciri değiştirdim, vitesleri temizledim ve yağladım. | ~ It is. Fixed the brakes, replaced the chain, cleaned and oiled the gears. |
Organını aloe kremi ile yağladım | I oiled your organ with aloe cream |
Sen yokken av eşyalarını temizledim ve yağladım. | I cleaned and oiled your stuff while you was gone. |
Silahlarınızı yağladım, atlarınıza baktım. | I've oiled your armor, tended your horses. |