"Bu kişisel bir şey değil, anlarsın, ama yapılmak zorunda. | "There's nothing personal in it, you understand, but it just has to be done. |
- Evet, yapılmak zorundaydı. | -Oh, yes, it had to be done. |
- Ne? - Benim yolumla yapılmak zorunda. | It's gotta be done my way. |
-Ne anlaşması? -Anlaşma yapılmak üzere. | - The deal is about to go down! |
Ama bir seçim yapılmak zorundaysa, o zaman yapılır. | But if there does have to be a cull, then so be it. |
- 33 yaşında ama nasıl alışveriş yapılır bilmiyor. | Here, take this box. - 33 years old and doesn't know how to shop. |
- Bu iş kuvvetle değil, beceriyle yapılır. | - It is skill that does it, not strength. |
- Bununla ne yapılır ki? | - What does that have to do with it? |
- Hayır, o daha nasıl yemek yapılır onu bile bilmiyor. | He does not know how to put food either. |
- Nasıl yapılır o zaman? | Then how does it work? |
Bu yüzden yapıldım. | So I did. |