Ah, bir yerleri tırmalamak derken? | And, uh, what's a scratch-a-post? |
Evet. Isırmak ve tırmalamak konusunda iyiyimdir. | Yeah, I'm much better at biting and scratching. |
Isırmak yasak demek çelme takmak, vurmak tırmalamak, tokat atmak da yasak demek. | Well, no biting means no tripping, No hitting, no scratching, no slapping, no wedgies. |
Isırmak yok, tekmelek yok, tırmalamak yok. Geğirmek yok, ağız şapırdatmak yok, sıçramak yok. Yaygara yapmak yok, gülmek yok, ileri geri konuşmak yok. | No biting, no scratching, no kicking, no burping, no slurping, no cussing, no squalling, no rassling, no heeing, no hawing, and more than anything, no cheating! |
Kıçını daha iyi tırmalamak için. | The better to scratch your ass with. |
Belki de bir şeyler çalmadan önce Romalı'yı biraz tırmalarım. | Maybe I'll give the Roman a little scratch before I steal it. |
Seni tırmalarım. | I'll scratch you. |
En kötü ihtimalle, kayarsın ve düşersin, bacaklarını kırarsın günlerce orada yatarsın, metali tırmalarsın. | In worst case, you slip and fall, break your legs... Lay there for days, scratching on the metal. |
Sen sadece tırmalarsın. | You just scratched. |
-Haberin olsun o kedi ısırır,.. ...tırmalar ve çişini yapar. Ve çiftleşme dönemi olduğundan eminim. | Just so you know, that cat bites, scratches, and sprays, and I'm pretty sure it's in heat. |
Bir kadın giysiliyken, kendisini savunmak için ellerini ayaklarını kullandığında erkeğin burnunu, gözlerini, kulaklarını ve yüzünü tırmalar. | When a woman moves her hands and feet to save herself, with clothes, she scratches a man's nose, eyes, ears and face. |
Kedi öfkelendiğinde tırmalar. | A cat scratches in a fit of rage. |
Durumu hemen anladım, onu tırmaladım. | I felt it immediately, I scratched him. |
Elinden kurtulana kadar tekmeleyip, tırmaladım. | I kicked and scratched till I got away. |
Onu tırmaladım, yaraladım. | I scratched him,I made him bleed. |
Seni tırmaladım. - Öyle mi? | I scratched you. |