Acele et, taşmak üzere. | Hurry, it's going to overflow. |
Banyo taşmak üzereydi. | - The bath was overflowing. |
Biliyorum tabağın tıka basa dolu ama şimdi taşmak üzere. | I know you've had a lot on your plate... But it's about to overflow. |
Küvetin musluğunu kapat yoksa taşmak üzere | Turn off your bath water so it doesn't overflow. |
Sarnıcım taşmak üzere. | My cistern is overflowing. |
Bardağa çok doldurursan, elbette taşar. | When the bowl's full, it overflows. |
Brezilya'da her yağmur mevsiminde, Parana Nehri yatağından taşar... ve İngiltere büyüklüğünde bir alanı basar. | Each wet season here, in Brazil, the Parana river overflows its banks and floods an area the size of England. |
Kadehim dolup taşar. | My chalice overflows. |
Valla bi dükkanın tabelasını ben yazdım mı o dükkan müşteriyle dolar da taşar be. | If I do the sign for a shop, it always overflows with customers! |
Ara sıra, belki biraz taştım, ama... yaşamayı seviyorum! | Now and then, perhaps it's overflowed a little, but... I enjoy living! |
Ben potansiyelle dolup taşıyorum, olabilecek her yönümü kullanıyorum. | I am overflowing with potential, and I'm tapping every last drop. |