Anlaşmayı tatlandırmak için bir şey. | Something to sweeten the deal. |
Bu korkunç geceyi tatlandırmak için. | To sweeten up this disastrous night. |
Erkeğin yalan söyleyen dudaklarını tatlandırmak için! | To sweeten men's lying lips. |
Evet, hardal tohumuna bulayıp tatlandırmak için şıraya yatırırım. | Yeah, I dress it up in mustard seed, soak it in cider to sweeten the taste. |
Evet,tatlandırmak için. | Yeah, to sweeten it. |
"Masumiyet tatlandırır meşum son nefesimi | "Innocence sweetens my last black breath |
Korku kanı daha da tatlandırır. | Luis fear only sweetens the blood. |
Senin mantarlarını, senin kaba yoncalarını, senin ıspanağını aldım, ve bunları meyve kurusuyla tatlandırdım. | You got your mushrooms, your alfalfa sprouts, your spinach, and I had it sweetened with fruit reduction. |