"Lorna, seni kirazlı meyve suyun akana kadar sıkmak istiyorum." | "Oh, Lorna, I wanna squeeze you till the cherry juice runs out." |
# Seni sıkmak istiyorum # | ♪ I want to squeeze you ♪ |
# Ve onu sıkmak ve onu sevmek # | ♪ And squeeze her and love her ♪ |
- ...sıkmak. | -...is squeeze. |
- Amaç ve sıkmak. | - Aim and squeeze. |
" Hey, Kel. Senden bir bok istersem kafanı sıkarım yeter." | "Hey, baldy, if I want crap out of you, I'll squeeze your head." |
Böylece, eğer tekrar ihtiyacım olursa, seni bir behere tutar ve sertçe sıkarım. | That way, if I ever want it back, all I have to do is point you at a beaker and squeeze really hard! |
Bütün kaslarımı sıkarım, vücudumda bulunan her bir kası. | , i have to squeeze all my muscles Pretty much, it's like every single muscle in my body. |
Genelde kolanın içine sıkarım. | I usually squeeze it into the coke. |
Harbi sıkarım beynine. | I'lI squeeze the trigger if you're lying. |
-Portakalı sıkarsın, suyu çıkar, bebeğim. | You just squeeze an orange, and the juice comes out. |
Baş parmağını şuraya koyarsın ve sonra sadece sıkarsın. | Put your thumb right here, and then you just squeeze. [Yelling] |
Birazcık da omzumu sıkarsın. | Give it a little squeeze. |
Birlikte yürüyelim, elimi sıkarsın. | Well, perhaps I can walk with you and you can squeeze my hand. |
Diş macununu üstten mi alttan mı sıkarsın? | Do you squeeze the toothpaste from the top or the bottom? |
"Yumurtalıklara kadar çıkar ve onları sıkar, ardından yalnız bırakır. | "It goes up to eggs and it squeezes them, then it leaves them alone. |
Canım, ellerini omzuma atar ve o kadar sıkı sıkar ki nadiren nefes alırım ve kulağıma "Kocan harika biri onu paylaştığın için çok teşekkür ederim" diye fısıldar. | The dear thing throws her arms around me and squeezes me so tight I can barely breathe, and whispers in my ear, "your husband is so wonderful. Thank you so much for agreeing to share him." |
Jüpiter'in çekim gücü Io'u gerer ve sıkar. | Jupiter's gravity stretches and squeezes Io. |
Kalp kanı sıkar, kapakçık tam olarak kapanmaz ve birazı geri kaçar. | Heart squeezes blood, valve doesn't close all the way, some of it back-flows. |
Küçük ev aleti yiyecekleri doğrar, meyvaların suyunu sıkar. | It's a gadget that cuts grates, minces food, squeezes fruit. |
- Ben de onunkini sıktım | - I squeezed right back. |
- Daha bu sabah kendim sıktım. | - I squeezed it myself this morning. |
- Kendi ellerimle sıktım. | I squeezed it myself. |
- Taze sıktım. | - Freshly squeezed. |
Arka bahçedeki sığınaktaydık ve boğazını tüm gücümle sıktım. | We were in a bomb shelter out back, and I squeezed his neck as hard as I could, and I got to tell you, it was not... |
Pekala. Beni ısırırsan, o toplu iğneye benzeyen küçük kafanı sıkacağım. | If you bite me, I will squeeze your little pinhead. |
Yoksa kementi daha çok sıkacağım. | Or the lasso will squeeze you hard. |