Ben de senin kadar paslanmak isterdim. | I'd like to be as rusty as you are. |
Kodese girmektense paslanmak daha iyi. | Better rusted than busted. |
Sabi - Pas, paslanmak Heh, 'pas' olacaktı. | Heh, it's "rust". |
Sadece paslanmak istemiyor. | He just doesn't wanna rust. |
Dinlendiğim zaman, paslanırım. | You see, when I rest, I rust. |
Durursam paslanırım. | If I sit still I rust. |
Doğru, paslanırsın sen. | It's true, you'd rust. |
Zaman değişir, oyuncular gelir ve gider ve eğer buna ayak uyduramazsan şu an aradığımız kemikler gibi paslanırsın. | Times change, players come and go, and if you can't adapt, you'll rust, like the bones we're digging for. |
- Çalışmayan makine paslanır. - Kesinlikle. | - Idle machinery rusts. |
Çelik zamanla paslanır. | Steel rusts over time. |
Çelik çok kolay paslanır. | Steel rusts very easily. |
Sanırım az önce altıma ettim ve paslandım. | I think I just rusted myself. |
Böyle durmaya devam edersem, paslanacağım. | If I stay like this, I will rust. |