5 denemeden sonra, William'ın 17.5 olan ortalama puanı... 18'e yuvarlandı... sonunda Marquette'te oynayabilmek için bursu kabul edebilecek. | After five attempts, William's composite score of 17.5... is rounded up to 18... and he can finally accept a scholarship to play at Marquette. |
Bankta oturan iki şişko adamın korkunç olmayabileceğini, saklanıp kağıt oynayabilmek için güzel bir gölgelik olabileceğini öğrendim. | I learned things like two fat guys sitting on a bench didn't have to be scary, they could also be a nice shady place to hide and play cards. |
Belki de oynayabilmek için daha iyi atman gerekiyordur. Evet. | Maybe you'd play more if you could throw better. |
Ben korkmadım. Sözleşmeye göre oynayabilmek için sadece 2.0 ortalama tutturmak gerekli. | The state only requires that they have a 2.0 average to play. |
Bir gün, ben de onlar gibi oynayabilmek istiyorum. | Someday, I want to play just like them. |
"Artık sana ihtiyaç duyulmuyor, çünkü bu rolü senden daha iyi oynayabilirim." | - "You're no longer needed, because I can play that role better than you." |
- 19 yaşı oynayabilirim, değil mi? | - I can still play 19, right? |
- Ben hangi bölümü oynayabilirim? | - What part can I play? |
- Ben kağıt oynayabilirim! | - I can play cards! |
- Bu oyunu oynayabilirim. | I can play that game. |
"Dışarı çıkıp oynayabilirsin istersen eğer, güneşli ve güzel bir gün görmeye değer." | she said, "If you want to, you can go out and play, it's sunny outside, and a beautiful day". |
"House." da evi oynayabilirsin. | You could play a house on "House. " |
"kurallara uyarsan bol bol oyun oynayabilirsin." Çok iyi. | "Follow the rules and playtime will follow." Got it. |
- Babanla mini golf oynayabilirsin. | - You can play mini golf with Dad. |
- Belki sen de oynayabilirsin. " | - Perhaps they'll let you play." |
Bazen, öyle olduğunu sanmamızı sağlayacak oyunlar oynayabilir. | It plays tricks occasionally to make us think so. |
Chloe ile birlikte trambolinde oynayabilir mi? | Do you mind if he plays on the trampoline with Chloé? |
Evinin yakınındaki köpek parkında onunla saatlerce oynayabilir. | There's this dog park on her street where she just plays with her for hours. |
Geç oldu ve aklın bazı oyunlar oynayabilir. | It's late, and the mind plays strange tricks. |
Herkes oynayabilir. | - oh, come on! Everybody plays. |