Ama bu ateş yakmak, tığ da sandaletini onarmak için. | But this is to make fire, and the awl is for mending his sandals. |
Ben, üç tane ayrılma vakasında çiti onarmak için hep örtüyü kullandım. | Ben, on three separate occasions, I have used a quilt to mend fences. |
Benim işim ağ onarmak. Kılıç savurmak değil. | I mend nets not wield a sword. |
Biliyorsun ki bu ziyaretin amacı, aramızda köprü kurmak ve çitleri onarmak. Korkarım, seni ne kadar yağlasam da bir işe yaramayacak. | You know, this visit's all about mending fences, building bridges, and I'm afraid that my waxing your ass just isn't gonna help. |
Bir insan kalbini onarmak için içine koyacağın yedek bir tanesine ihtiyacın olacak. | To mend a human heart, you need a spare one to bolt in. |
Ben sadece makineleri onarırım. | I only mend machines. |
Gömleğimi kendim onarırım. | I'll mend my own shirt. |
Kemiklerimi kırabilirler ama ben her zaman onarırım! | They can break my bones, but I will always mend! |
Çitleri ben onarırım. | I'll mend the fence. |
Kırık bir kalbi nasıl onarırsın? | How do you mend a broken heart? |
Karım Beatrix, insanları onarır ve onu herşeyden çok seviyorum. | My wife Beatrix mends people and I love her more than life itself. |
Zaman bizi onarır. | You'll forget. Time mends us. |
Bak, kupayı onardım. | The cup is mended, look |
Elbiseyi onardım. | I've mended the dress. |
Kazağına dikkat et. Onu onardım. | You take care of that sweater now that I have mended it, huh? |
Sapını onardım hani... dilimlenmiş olan. | I mended the handle which... was sliced. |
Yemeğini yaptım, giysilerini onardım. | I cooked his meals. I mended his clothes. |