"Kendi takım arkadaşların sana karşı oynayınca oyuna odaklanmak zor" | He said, "it's hard to focus on the game when your own teammates are playing against you." |
, Sean odaklanmak geçireceğiz. | You're gonna have to focus, Sean. |
- Belki de odaklanmak için yardımcı ediyorum başıboş iblis. Onlar senin tür arasında gizlemek. | Perhaps it would help to focus on the straggler demons. |
- Buna odaklanmak istiyorum. - Tamam. | - I just want to focus on this. |
- Doğru yapmaya ve olması gerektiği.. ..gibi yapmaya odaklanmak.. ..zorundasınız ve kusursuz olmak.. | You had to focus on making it correct and the way it should be, which isn't necessarily perfect. |
"Kadranlara odaklanırım ve uçuşa yoğunlaşırım". | "l just focus on the dials and concentrate on flying." |
- Hayır. Çok iyi odaklanırım ben. | - No, I've got laser-like focus. |
- Odaklanır mısın? Günde 8 saatten 3 gün boyunca tümüyle sana odaklanırım. Olabildiğince çok kaza kurbanlarıyla konuşarak sigorta şirketlerinden, fazladan 12 dolar daha alabilmek için senin de istediğin gibi yaparım. | Three extremely focused, eight-hour days, interviewing as many accident victims trying to squeeze the insurance company for an extra $12 as you want. |
Ama bir polis müfettişi olarak, sokaklara odaklanırım, altına değil. | But, as a police inspector, my focus has been on the streets, not below them. |
Basit gerçeklere odaklanırım. | I just focus on the simple facts. |
- Yanlış, nereye odaklanırsın? | - Wrong. Where's your focus? |
Ayrıca umarım nişanlını bu gece partiye getirmek konusuna odaklanırsın. | And I hope you'll focus on getting your fiancee to come to the party tonight. |
Belki o zaman odaklanırsın. | Maybe you focus then. |
Ben sana bir program hazırlarım, böylece sen de şarkılarına odaklanırsın. | Look, I'll just write down an itinerary for you, so you can just focus on songs. |
Biri güçlü diğeri değilse, güçlü olana odaklanırsın veya diğerini arkada tutarsın. | If one guy is strong and one guy is not you focus on the strong guy... or keeping the guy in the back. |
- "Bir ajan sadece görevine odaklanır. | -"An agent focuses... ...onlyon themission. |
Akla odaklanır. | It focuses the mind. |
Ama "var olma" eğilimi olan kişiler hissetmeye odaklanır. | But a person with a being orientation focuses on the experience. |
Açık Kaynak hareketi pratik yararlar üzerine odaklanır yani bir birliğin kullanıcıları sayesinde yararlanabilirsiniz ki bunlar işbirliği yapıp yazılımı geliştiren adamlardır. | The Open Source movement, focuses on practical advantages that you can get by having a community of users who can cooperate on interchanging and improving software. |
Bana odaklanır zaman, sadece ona odaklanmak. | When he focuses on me, you just focus on him. |
"Söyleyeceklerime o kadar odaklandım ki bu etrafımdaki insanlar beni etkileyemezler." | "I'm so focused on my words. Like, these people can't affect me." |
- Ben odaklandım! | Stay focused. |
- Daha çok bahçeye odaklandım. | - I kind of focused on the patio. |
- Hayır, odaklandım. | - No, I'm focused. |
- Stres yemeklerine odaklandım tuhaf bir şekilde. | Oh, I am singularly focused on stress eating. |
Bu gece sadece sana ve Teddy'ye odaklanacağım. | Tonight, I will focus solely on you and teddy. [cell phone jingles] |
Seni temin ederim ki, aileme ve işime odaklanacağım. Eğer bana yeni bir şans verirsen. | I promise I will focus on rebuilding my business, on providing for my family, if you'll give me another chance. |