neşelendirmek

- Annemi neşelendirmek için gelen Noel Babalar.

- The Santas that come over on Christmas to cheer my mom up.

- Bunu beni neşelendirmek için mi yapıyorsun?

- Is that supposed to cheer me up?

- Hastaları neşelendirmek içindi bu, değil mi?

- You dressed up to cheer up the patients, didn't you?

- Oh, ben-ben... şey, ben sadece... seni biraz neşelendirmek için bir beş mısralık esprili bir şiir yazmaya çalışıyordum.

- Well, I am just... trying to write a limerick to cheer you up a little.

- Onu neşelendirmek istedim.

- I am trying to cheer her up.

"Onu nasıl neşelendiririm?" dedim. Bu yüzdendi değil mi?

How do I cheer him up?" That am about her, wasn't it?

- Ben onu neşelendiririm, Jake.

- I'm gonna cheer him up, Jake.

- Seni neşelendiririm diye düşünmüştüm.

- I thought I cheered you up.

Belki de ona merhaba deyip biraz neşelendiririm.

Maybe I should say hello to him and cheer him up.

Belki yatak odama bir buket alırım. - Biraz neşelendiririm.

Perhaps I could buy a bouquet for my bedroom, cheer it up a little.

-Belki onu sen neşelendirirsin. -Nasıl?

- Maybe you can cheer him up.

6 aylık ömrü kalan birini nasıl neşelendirirsin?

How do you cheer someone up who's got six months to live?

"Palyaçolar halkı neşelendirir."

"Clown cheers crowd."

Alışveriş beni hep neşelendirir.

That always cheers me up.

Beni hep neşelendirir de.

It always cheers me up.

Beni hep neşelendirir.

It always cheers me up.

Beni ne neşelendirir biliyor musunuz?

I don't care for it. Hey, you know what always cheers me up?

- Onu neşelendirdim. İyi.

"I cheered him up."

6 yıldan sonra, en sonunda Bayan Lemon'u neşelendirdim.

After 6 years, I've cheered up miss Lemon.

Dinle, Turk'ü şöyle neşelendirdim; her şeyin onun için olduğunu düşündü.

Listen, the way I cheered-up Turk, I made it all about him.