| Bunlar benim koltuklarım. | These are my seats. |
| Dedim ki, olaya yakın koltuklarım var ve var da. | I said I had seats close to the action, and we do. |
| Ekonomi sınıfı koltuklarım kaldı. | All we got left is coach seats. |
| Gideriz, ama bunlar benim koltuklarım. | We could, but these are my seats. |
| Sadece benim park yerim gölgede kalıyor ve koltuklarım da deriden güneşte kaldıklarında feci ısınıyorlar. | It's just that, uh, my spot's in the shade, And I have leather seats, And my seats get warm when the sun hits 'em. |
| "Bunlar gerçekten çok güzel koltuklar. | These are very good seats. |
| - Ahbap bu koltuklar çok manyak. | - Dude, these seats are crazy comfortable. - Look at this. |
| - Arka koltuklar için bir kere daha! | Is he dead? One more for the cheap seats! |
| - Bu koltuklar ayrılmamış değil mi? | - Aren't these seats reserved? |
| - Bu koltuklar hiç geriye yatmıyor. | - Well, these seats have no lumbar. |
