Get a Turkish Tutor
to facilitate
- Ben de bu gurubun yasal olduğunu onaylayan Dışişleri yazısı isteterek karar aşamasını kolaylaştırmak niyetindeyim.
- And I'll facilitate his choice after I get full indemnification, including a letter from the State Department saying this group is kosher.
- Kaybolmanızı kolaylaştırmak için.
- To facilitate your disappearance.
Ailen ve arkadaşların seninle konuşmak istiyorlar. Ve benim amacım da bu konuşmayı kolaylaştırmak..
Your parents and your friends want to have a conversation with you, and I'm here to help facilitate that dialogue.
Arabulucu olarak görevim, ikiniz arasındaki konuşmayı kolaylaştırmak.
My job as mediator is to facilitate a conversation between the two of you.
Ateşkesi kolaylaştırmak için, kameralar önünde aptal olduğumu itiraf ediyorum. Bunu sen de iyi biliyorsun aslında.
And to facilitate this truce, I'm willing to admit, on camera, that yes, indeed I am an ass, which you probably already know.
Seve seve arama emrinizi kolaylaştırırım yalnız biraz zaman alır.
I'd be happy to facilitate a search warrant... But it may take some time.
Bu konuşmayı nasıl kolaylaştırırsın Johnny?
How do you facilitate this communication, Johnny ?
Bu dünyalar arası protokolün uygulanmasını kolaylaştırır.
It facilitates protocol between worlds.
Hypergraphia'li insanlarda, Limbik sistem, beyin kenarındaki geçici loplarla alın arkasındaki ön loplar arasındaki bağlantıyı kolaylaştırır.
For those with hypergraphia, the limbic system facilitates connections between the temporal lobes on the side of the brain and the frontal lobes behind the forehead.
Operasyonlar ve toplantılar, dürüstlüğü kolaylaştırır.
Having sessions under live operations facilitates honesty.
Yasal bir sorumluluk olmamasına rağmen bir suçu önlemek için başka bir suça yataklık etmek, yasalara karşı ihmâli kolaylaştırır ancak yine de bu onun sorumluluğundadır.
(___) for aiding, an offense, is responsible, who contrary to the legal obligation to prevent a s,oeoi77o offense, by his omission facilitates another person its commission.
geçmişten gelen kanıtlara ulaşımımızı kolaylaştırır.
It facilitates our access to evidence from the past.
- Gerekli değişiklikleri kolaylaştırdım.
- I facilitated a necessary change.
Sadece buluşmayı kolaylaştırdım o kadar.
l facilitated a meeting is all.