Az önce geldi. Pençelerini keskinleştirmek isteyen bir kedi gibi ellerini açıp, kapatıyor. | She has just come in and is closing and unclosing her hands, like an angry cat sharpening its claws. |
Bir bıçağı keskinleştirmek için ahırlara gitti. | He went to the stables to sharpen a knife. |
Böyle bir şeyi keskinleştirmek sence ne kadar zaman alır. | How long do you think it takes to sharpen one of those things? |
Deri parçalarında bıçak ve usturaları keskinleştirmek için kullanılır. | to sharpen knives and razors on pieces of leather. |
I Dediğim gibi. Zırh toplayın. Sizin kılıç keskinleştirmek. | As I am saying gather your armor sharpen your swords and prepare for battle everyone! |
Neden buraya oturmuyorsun, ben de dişlerini keskinleştiririm. | l'll sharpen them for you. |
Burada yeteneklerini keskinleştirir, farklılıklarını çözerler Tanrının önünde değerlerini kanıtlarlar çünkü tek gerçek yürek savaşta galip gelebilir. | Here he sharpens his skills, settles his differences... and proves his worthiness before God... for only a true heart can prevail in battle. |
Demir demiri keskinleştirir, bir insan da başka bir insanı. | As iron sharpens iron, so one man sharpens another. |
Eskrim kasları güçlendirir, gözleri keskinleştirir ve duruşunu geliştirir. | Fencing tones the muscle, sharpens the eye, improves the posture. |
Gece duyuları keskinleştirir her bir duyuyu çoğaltır. | Nighttime sharpens heightens each sensation Darkness stirs and wakes imagination |
Oğlum bu jiletleri tek tek keskinleştirir. | My son sharpens them one by one. |
Ben sezgilerini keskinleştirdim. | I sharpened his instincts. |