"Aşkımızı ispatlamak" gibi. | Like, proved our love. |
'it's just beans'in güvenlik... kamerasında Molly'yi salladığın görüntüleri çocuk esirgeme kurumuna uygun bir anne olmadığını ispatlamak için kullandım. | I used the it's just beans security footage of you shaking Molly to prove to child services that you're an unfit mother. |
* Aşkın gerçekliğini ispatlamak için bi dörtyol ağzında asılı kalmak * | * To hang there on the cross to prove that love is real * |
- ...müvekkillerinizin masum olduğunu ispatlamak için mi? | - to prove your clients were innocent? |
- Bak, ispatlamak için bunu getirdim. | - Look, l brought this to prove it. |
"Andre Zeller'a derin bir kişiliğim olduğunu nasıl ispatlarım?" diye sormuşsundur. | "How do I prove to Andre Zeller that I'm deep?" |
Ama bunu nasıl ispatlarım? | But how can l prove that? |
Bakın, bunu nasıl ispatlarım bilmiyorum. Ama haberlerde öldüğünü görene kadar.. ..Phoenix'te olduğunu bile bilmiyordum. | Look, I don't know how to prove it, but I didn't even know that he was in Phoenix until I saw the online report that he was dead. |
Bunu ispatlarım işte. | That I can prove. |
Hayır ama Timothy'nin bulunduğunu ispatlarım. | No, I can't, but I can prove Timothy was. |
Biliyorsun gazetelere çıkarsın... ve onlara sende hala birşeyler olduğunu ispatlarsın. | You know, get your name in the paper -- prove to 'em that you still got it. |
Birileri sana başaramayacağını söylediğinde savaşır, onlara aksini ispatlarsın. | When somebody says you can't do something, you fight back. You prove them wrong. |
Eğer bir şablona uyduğunu ispatlarsan, Kasıt olduğunu da ispatlarsın. | And if you have a pattern, you can prove intent. |
Uçağın düşeceğini nasıl ispatlarsın? | How can you prove a plane will crash? |
o zaman masum olduğunu ispatlarsın... bu senin tek şansın. | This is probably the only way you could prove your innocence... this is the only chance. |
- Bu bana güvendiğini ispatlar. | It proves she trusts me. |
- Bu benim olmadığımı ispatlar, değil mi? | That proves - it wasn't me, right? |
- Bu; beni aldatarak asla onu hipnotize etmeme izin vermediğini ispatlar. | - It proves he's a fake and proves he never let me hypnotize him. |
Aslında, bu yalan söylemediğimi ispatlar çünkü yalan söylesem, | Well, that proves I'm not lying because, if I was going to lie, |
Benim için her şeyi ispatlar. | To me, it proves everything. |
Ama bunu ispatladım. | But I proved it. |
Ben bağlılığımı ispatladım. | I trust I've proved my loyalty, sire. |
Bence ben bu arabanın şehir içi ve... şehir dışında kusursuz olduğunu ispatladım. | I think I've proved this car is great in the city or in the country. |
Benim yapmadığımı ispatladım. | Already proved I didn't do it. |
Bir hücre parçacığının varlığının yaşayan organizmayı kontrol ettiğini ispatladım, hemen hemen ispatladım. | I have proved, almost proved, the existence of a cell particle that controls the living organism. |
Ama önümüzdeki birkaç dakika içinde herkese Jerry'nin Veer'den daha çok koruyucu bir aileye ihtiyacı olduğunu ispatlayacağım. | But in the next few minutes I will prove to everyone that.. Jerry needs a foster home more than Veer does. |
Bağlılığımı ispatlayacağım, O'Neill. | I will prove my allegiance O'Neill. |
Ben Kleopatra, halkımın itibarını kaybetmediğini ispatlayacağım! | - Enough! I Cleopatra, will prove my people aren't decadent! |
Bolivya'da olanlarla ilgili bu dosyadaki sır her ne ise bunun arkasında Driggs'in olduğunu ispatlayacağım. | Whatever's on this file has the secret to what happened in Bolivia and will prove that Driggs is behind it. |
Bunu herkese ispatlayacağım! | I will prove it to them |
Ölümden kaçmak yerine yaşamayı seçtiğimi ispatlıyorum. | I am proving that there is more to life than avoiding death. |
İyi bir aktör olduğumu ispatlıyorum ama hala içeride Gunter'im ben. | I am proving to be a fine actor, but I am still Gunter Vogler inside. |