Bu kadar yolu hastalanmak için gelmedik! | We didn't come all this way to get sick. |
Chris, hastalanmak için harika bir yol buldum. | All right, Chris, I figured out a great way to get sick. |
Her hafta hastalanmak zorundayım. | I have to get sick every week. |
O akan burnuna dikkat etsen iyi olur Noel'de hastalanmak istemezsin. | You'd better take care of that runny nose... you wouldn't wanna get sick in this Christmas. |
Sanki haftada sekiz gösteri beni biraz yoruyor gibi hissediyorum. Ve ben hastalanmak ve... | I just, I think I'm feeling, you know, the wear and tear of the eight shows a week, and, I mean, I wouldn't want to get sick |
Belki ben de hastalanırım. | You know what, maybe I'll get sick, too. |
Ben hep aynı şeyi içerim yoksa hastalanırım. | I always drink the same thing Or else I will get sick |
Ben yalnızca insanlara karşı fazla nazik olduğumda hastalanırım. | I know from experience. I only get sick when I'm too nice to people. |
Dayanamadım bile. Hemen hastalanırım. | I couldn't stand that, I mean, I'd get sick instantly. |
Uçarken hastalanırım çünkü büyük bir dağa çarpmaktan korkarım. | I get sick when I fly because I'm afraid of crashing into a large mountain. |
"Çok çalışma yoksa hastalanırsın." | "Don't study too hard or you'll get sick." |
Burada öksürüp durarak oturmaya devam edersen hastalanırsın. | If you sit around here long enough with your cough, you're gonna get sick. |
Böyle devam ederse Paolo iyileşir ama sen hastalanırsın. | If things go on like this Paolo will get better but you'll get sick! |
Cuma hastalanırsın, sadece Pazartesi'den Perşembe'ye kadar ödeme yaparlar. | You get sick on a Friday, they only pay for Monday through Thursday. |
Duygularını saklarsan bir gün hastalanırsın. | If you're gonna keep your feelings, you'll get sick sometimes. |
...olabilecek en kötü zamanda hastalanır. | who gets sick at the worst possible moment. |
Ama Turk ve ortağı içini çıkarmadan önce hastalanır. | Only she gets sick before Turk and his partner could scoop her up. |
Bazen böyle hastalanır. | He just gets sick sometimes. |
Belki ölmez de hastalanır. | Maybe she doesn't die. Maybe she gets sick. |
Diğerleriyle aynı haklara sahipler, diğerleri gibi acı çekiyorlar, eğer çocukları hastalanır ya da ölürse, içme suyu olan bir evde yaşamaya hakları var, yemek yardımına, iş yardımına hakları var. | They have the same rights as others, they suffer like others, if their child dies or gets sick, they have a right to a home, with drinking water, and food daily, and a job. |
- Hayır, hastalandım ve tedavimi ödediler. | No. I got sick and they paid for me again. |
- Sonra hastalandım. | - And I got sick. |
- Üzgünüm hastalandım. | - I'm so sorry. I got sick. |
-Daha da hastalandım. | - I got sicker. |
10 yıl önce, Rod'la çıkmaya başladığımızda ben hastalandım. | 10 years ago, when Rod and I first started dating, I got sick. |
Olacak şey, önce hastalanacağım sonra kontrolü açlık ele geçirecek ve daha sonra içgüdüsel davranmaya başlayacağım ve sonrası cümbüş. | Oh, what happens next is I will get sick then the hunger takes over, then you begin to act on instinct and then... you binge. |