Avuçlarıyla yüzümden tuttu ve beni Roxanne'e götürdü, beni gözlemek için. | He put his palms right in my face took me over to Roxanne's to observe me. |
Ben sadece gözlemek için buradayım. | I'm here as an observer. |
Bir ay gözlemek için sürekli kayıt yapan kamera var. | They put a time-lapse camera on it so they could observe it for a month. |
Data sadece Ba'ku köyünü bir haftalığına gözlemek için progralanmıştı. | Data was only scheduled to observe the Ba'ku village for a week. |
Durmak, düşünmek, gözlemek, planlamak. | Stop, think, observe, plan. |
Bir an gözlerim, filizlenip büyümekte olan otlara takıldı. | I recalled a grass I had observed to sprout and start to grow. |
Onları gözlerim. | I observe them. |
O her yerdedir, Tanrı gece gündüz bizi gözler. | In his omnipresence the Lord observes us day and night. |
Kızları gözleyeceğim, yarın başlıyorum. | I will observe the girls starting tomorrow. |
Yarasanın hareketlerini gözleyeceğim ve nasıl düşünüp nasıl dövüştüğünü anladığımda, onun belini kıracağım. | I will observe the bat in action and when I understand how he thinks and fights, I will break him. |
Ben erkeği, siyah Kevin'i gözledim. Yüzünde çizik vardı ve kadınla boğuşuyordu. | [Reading] I observed the male, black Kevin, with scratch on face was struggling with a female. |
Bende hep onu gözledim, onların mutfağında. | Then I observed, I was in their kitchen. |
Endişe verici bir eğilim gözledim. | For I have observed a worrying trend. |
Evet biliyor. Onu gözledim. | Yeah he does.I observed him |