Annem sırf dirseklerim benzediği için şanslısın derdi. | Mom used to say I got lucky and only got your elbows. |
Benim dirseklerim dokunulmaz! | My elbows are untouchable! |
Benim dirseklerim keskin! | My elbows are sharp! |
Evet, biliyorum. Bu yüzden, gözlerim, kulaklarım ayaklarım, kollarım, dirseklerim ve dalağım olmana ihtiyacım var. | Yeah, I know that, which is why I need you to be my eyes and my ears and my feet and my arms and my elbows and my spleen... |
Joe ve Topper, dirseklerim yüzünden çürükler kazandılar. | Joe and Topper took bruises from my elbows. |
- Biliyorum, biliyorum. Fakat daha fazlasını istiyorum. Bacaklar, dirsekler ve bir kafa... | I know, but I want more... legs, elbows, a head. |
Ama asil değil. Kafanı kaldır, elleini birleştir, dirsekler yanyana, kollarının üstüne yığılma. | Don't drop your head, fingertips together, elbows in, no weight on the hands. |
Ayak parmaklarını yavaşça çek, dirsekler yanda, sallanma. | Pull your toes slightly, elbows at your sides, no waggling. |
Bilekler, dirsekler, omuzlar kalçalar ve kasık. | The wrist, the elbows, the shoulders, the hips and the groin. |
Bu evde masa dirseklerde... dirsekler masada yemek yenmez! | In this house, we do not eat with the table on the elbows elbows on the tables. |