- Üstelik orada personel bulundurmak bölüm için maliyetli oluyor. | Not to mention what it's costing the department keeping personnel there 24-7. |
Ama Antik Yunan'da filozoflar için masalarında insan kafatası bulundurmak bir adetti. Düşünceleri şuydu: | But in ancient Greece, it am a practice of philosophers to keep a human skull on their desk |
Ama, aklında bulunsun, eğer bu işi kabul edersen üzülsen bile kıyafetlerini her zaman üstünde bulundurmak zorundasın. | But, keep in mind, if you take this job, you must keep your clothes on at all times, even if you get sad. |
Beni buralarda bulundurmak çok da kötü bir fikir değilmiş sanırım. | I mean, I guess keeping me around here wasn't the worst idea you ever had. |
Bense planlı yaşayıp her şeyi göz önünde bulundurmak zorundayım. | Me, I plan to keep on breathing' and, uh, keepin' an eye on things. |
- Aklımda bulundururum. | I'll keep that in mind. |
- Bazen arabamın bagajında bir bidon su bulundururum. | Sometimes the back of my car, I keep a drum of water in the boot. |
- Maalesef bebeğim, şu an yok. - Ama aklımda bulundururum. | Uh, not right now, baby, but I'll keep you in mind. |
Aklımda bulundururum. | I'll keep that in mind. |
Bazen arabanın bagajında bulundurursun.. ya da işyerinde ki dolabında... termostatlarının ayarı ne zaman bozulacak bilemezsin. | Something you can keep in the trunk of your car... or in your closet at work... for when their thermostat gets messed up. |
Çaldılar, ama Chicago'da yaşarsan... topuğundaki oyukta (zulanda) daima bir kaç ilave yüzlük bulundurursun. | They did, but when you live in Chicago... you always keep a couple of extra bucks... in your hollowed-out heel. |
İçinde mavi sesini, çıkış ayakkabılarını ve onarım karelerini bulundurursun. | It's where you keep your cool blue voice, your exit shoes and your repair squares. |
Aslında Sarah her zaman çantasında benim için fazladan bulundurur. | Uh, actually, Sarah normally keeps an extra clip for me in her bag, so... |
Evet, annem lavabonun altında yara malzemesi bulundurur. | Yep, my mom keeps a trauma unit under the sink. |
Golf sahası sorumlusu olduğundan -alışkalık dolayısıyla- bagajında fazladan bir bidon benzin bulundurur. | But being a greenskeeper, out of habit, he keeps an extra can of gas in his trunk. |
Günümüzde herkes yanında silah bulundurur. | Besides everyone keeps guns nowadays. |
Herkes silah bulundurur. | Everybody keeps guns. |
Ben de aylarca evde okaliptüs bulundurdum. | I kept eucalyptus in my apartment for months. |
Senin için özel birşey bulunduruyorum elimde | I was keeping that one for something very special. |