Arkadaşım Muriel'la ben tohumlarımızı aynı gün dikiyoruz, nedense benim çiçeklerim sanki peşlerinde polis varmış gibi saksıdan fışkırıyor. Zavallı Muriel'ınkiler... | What I mean, my friend Muriel and I, we plant our seeds on the same day, and, I don't know, my flowers come charging out of the pot as if the police were after them, and poor Muriel... |
Ben, lris Matilda Henderson, öneBayaniz bir komünün hiç evlenmemiş kızı... ciddiyetle bakir mazimden vaz geçtiğimi duyururum. 26 sı Perşembe günü... duvağımı takıp turuncu çiçeklerim ellerimde... adımı Lady Charles Fotheringail olarak değiştireceğim. | I, Iris Matilda Henderson, a spinster of no particular parish, do hereby solemnly renounce my maidenly parts and do declare that on Thursday next, the 26th inst. Being in my right mind, I shall take the veil and the orange blossom and change my name to Lady Charles Fotheringale. |
Benim çiçeklerim beni hiç sorgulamaz. | My flowers don't judge me. |
Kendi krallığım, evim, bahçem çiçeklerim, seyahat kitaplarım... | My own kingdom, my house, my garden, my flowers, my travel books, for me it am enough. |
Ama o bunları hiç kullanmıyor. Çünkü ona göre güneş parlamıyor ve çiçekler açmıyor. | He Just doesn't put that in... because he Just doesn't think that sunshine and flowers sell. |
Annem çiçekler, yiyecek ve içecekle uğraşmayacak, -Benimle meşgul olacak. | If mom doesn't have flowers and caterers to obsess over, she's going to start obsessing about me. |
Bahçıvan burada elinde nereye ekeceğini bilmediği ufak çiçekler... | The gardener's here, and he has a little plant he doesn't know where to... |
Bu çiçekler, benim mütevazı ismimi taşıyor. | How does the president know so much about you? How am I supposed to understand this situation? |
Kırmızı çiçekler ne kurban ediyor? | What sacrifice does a red flower make? |