Böyle bir şey olduğu zaman anlamlandırmak çok ama çok zor. | It's very, very difficult to make sense of something like this when it happens. |
Hades efsanesi, ölümden sonra ne olacağını anlamlandırmak için yaratılmıştır. | The myth of Hades am created to make sense of what happens after we die. |
Saha çalışmamın aniden sona ermesinin ardından şahit olduğum her şeyi anlamlandırmak için biraz vakit harcadım. | After the abrupt termination of my field work, I took some time to make sense of all that I had witnessed. During this period |
Uğraşıp, anlamlandırmak için mi? | To try and make sense of it? |
Vikingler gibi dayanıklı olanlar bile doğa olaylarını anlamlandırmak için doğaüstü varlıklara inandılar. Şimşekler ya da fırtınalar gibi. | So even people as tough as the Vikings believed in supernatural beings to make sense of natural phenomena, like lightning or storms. |